1. Haberler
  2. Sağlık
  3. Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu: Doymayan Duygular

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu: Doymayan Duygular

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu: Doymayan Duygular
Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu: Doymayan Duygular
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hiç kendinizi bir anda mutfakta bulduğunuz, elinizin sürekli bir şeylere uzandığı, ama aslında aç olmadığınız hâlde yemekten kendinizi durduramadığınız bir an yaşadınız mı? Belki stresliydiniz, belki üzgündünüz ya da belki de sadece boşlukta hissediyordunuz…

İşte tıkanırcasına yeme bozukluğu (binge eating disorder), tam olarak bu anların tekrar tekrar yaşanmasıyla karakterize bir durum. Kişi kontrolünü kaybetmiş gibi hisseder; kısa bir sürede, genellikle fiziksel açlığın ötesinde miktarlarda yiyecek tüketir. Ve sonrasında çoğu zaman büyük bir pişmanlık, suçluluk, utanç duygusu gelir.

Bu tablo, yalnızca irade zayıflığı ya da “çok yemek” değildir. Bu, ruhun açlığının bedende yankı bulduğu bir yeme bozukluğudur.

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu Nedir?

Tıkanırcasına yeme bozukluğu (BED), Amerikan Psikiyatri Birliği’nin tanımladığı şekilde, bireyin kısa sürede büyük miktarlarda yemek yemesi ve bu sırada kontrolünü kaybetme hissi yaşamasıyla karakterizedir. Bu durumun en belirgin farkı, kusma, laksatif kullanma veya aşırı egzersiz gibi telafi edici davranışların olmamasıdır.

Yani kişi çok yer ama ardından bunu “dengelemek” için bir eyleme girmez; bu da zamanla kilo artışına, metabolik problemlere ve psikolojik yüklerin büyümesine neden olur.

Tıkanırcasına yeme nöbetleri sırasında kişi çoğunlukla:

  • Normalden çok daha hızlı yer,
  • Fiziksel olarak tok olmasına rağmen yemeye devam eder,
  • Aç olmadığı hâlde yeme davranışını sürdürür,
  • Tek başına yer çünkü başkalarının onu görmesinden utanır,
  • Ardından yoğun pişmanlık ve suçluluk hisseder.

Bu döngü zamanla bir kısır hal alır: Yeme → Pişmanlık → Suçluluk → Stres → Tekrar yeme.

Neden Olur?

BED’in ortaya çıkışında tek bir neden yoktur. Genetik, biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin karmaşık bir etkileşimi söz konusudur.

Bazı bireylerde çocukluk döneminde yaşanan duygusal ihmal, eleştirilme, dış görünüşle ilgili olumsuz geri bildirimler veya travmalar etkili olabilir.

Bazılarında ise kronik diyet geçmişi önemli bir risk faktörüdür. Sürekli kısıtlamalar, “yasaklı besinler” listeleri, “bunu yedim, battım” düşünceleri, bir süre sonra kontrolsüz yeme ataklarına dönüşebilir.

Yani aslında beden değil, ruh açtır.

Kişi duygularını düzenleyemez hale geldiğinde, duygusal yükü yemekle bastırmaya çalışır. Çünkü yemek, bir anlığına rahatlama sağlar. Fakat sonrasında gelen suçluluk hissi, kişiyi daha da derine çeker.

BED Kimlerde Daha Sık Görülür?

Toplumda sanılandan çok daha yaygındır.

Araştırmalara göre genel nüfusun yaklaşık %2-3’ünde, obez bireylerin ise %30’a kadarında BED tanısı görülür. Kadınlarda erkeklere göre biraz daha sık olmakla birlikte, erkeklerde de ciddi oranda rastlanmaktadır.

Dikkat eksikliği, depresyon, anksiyete bozuklukları ve travma öyküsü olan bireylerde risk daha yüksektir. Ayrıca sosyal medya, mükemmeliyetçi beden algısı ve sürekli karşılaştırma kültürü de bu bozukluğun tetikleyicilerindendir.

Fizyolojik Sonuçları

BED yalnızca psikolojik bir mesele değildir; uzun vadede ciddi fiziksel sonuçlar doğurabilir:

  • Kilo artışı ve obezite,
  • İnsülin direnci, tip 2 diyabet,
  • Yüksek kolesterol ve tansiyon,
  • Uyku apnesi,
  • Sindirim sistemi rahatsızlıkları,
  • Kronik yorgunluk, düşük benlik saygısı ve sosyal izolasyon.

Bu tablo, bireyin yaşam kalitesini hem fiziksel hem de ruhsal olarak düşürür. Ancak iyi haber şu: BED tedavi edilebilir. Evet, bu kısır döngü kırılabilir.

İyileşme Mümkün mü? 

Kesinlikle Evet.

İyileşme süreci sabır, özşefkat ve profesyonel destek gerektirir.

Tıkanırcasına yeme bozukluğundan kurtulmak yalnızca “diyet yapmak” değildir.

Hedef, yeme davranışını kontrol altına almak değil, duygularla sağlıklı şekilde baş etmeyi öğrenmektir.

İyileşme sürecini adım adım inceleyelim:

  1. Fark Etmek ve Kabul Etmek

İyileşmenin ilk adımı farkındalıktır.

“Benim iradem zayıf” ya da “yine dayanamayıp yedim” demek yerine, kendinize şu soruyu sorun:

“Ben aslında neden yiyorum?”

Aç olduğum için mi, üzgün olduğum için mi, yalnız hissettiğim için mi, yoksa sadece bir boşluğu doldurmaya mı çalışıyorum?

Bu sorunun yanıtını aramak, yeme davranışının kökenine inmenin ilk basamağıdır.

Kendinizi suçlamadan, yargılamadan durumu kabullenmek önemlidir. Unutmayın, bu bir karakter zayıflığı değil, bir duygusal regülasyon problemidir.

  1. Profesyonel Destek Almak

Tıkanırcasına yeme bozukluğu kendi başına “güçlü irade” ile aşılabilecek bir durum değildir.

Bir diyetisyen, bir psikolog ve bazen bir psikiyatristin işbirliği içinde yürüttüğü bütüncül bir yaklaşım gerekir.

Beslenme tarafında düzen kurmak, psikolojik tarafta ise duyguların neden yemekle bastırıldığını anlamak hedeflenir.

Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT) ve Duygu Odaklı Terapi gibi yaklaşımlar, BED tedavisinde oldukça etkilidir.

Bu terapilerle kişi, tetikleyici duyguları tanımayı, onlarla baş etmeyi, suçluluk döngüsünü kırmayı öğrenir.

  1. Dengeli Beslenme Düzeni Oluşturmak

BED yaşayan bireylerin çoğunda “katı diyet geçmişi” vardır.

Uzun süre aç kalmak, kısıtlayıcı diyetler yapmak, sonrasında birden tıkanırcasına yeme ataklarını tetikler.

Bu yüzden beslenme düzeni esnek, yeterli ve sürdürülebilir olmalıdır.

  • Öğün atlamayın. Uzun açlık süreleri kan şekerini düşürür, bu da atakları tetikler.
  • “Yasak” besin kavramını kaldırın. Yasaklar cazibeyi artırır. Bedeninizle savaşmayın.
  • Yavaş yiyin ve farkında olun. Yemek yerken ekran karşısında olmamaya, lokmalarınızı hissetmeye çalışın.
  • Kendinizi doyurmaktan korkmayın. Fiziksel açlıkla duygusal açlığı ayırmayı öğrenin.

Bu aşamada diyetisyenin görevi sadece bir “beslenme listesi” vermek değil, bireyin beden farkındalığını ve yeme davranışını yeniden yapılandırmasına rehberlik etmektir.

  1. Duygusal Açlığı Tanımak

Birçok BED hastası açlıkla duygusal açlığı karıştırır.

Duygusal açlık ani başlar, belirli bir yiyeceğe yönelir ve genellikle stres, yalnızlık, kaygı gibi hislerle tetiklenir.

Fiziksel açlık ise yavaş başlar, herhangi bir besinle doyabilir ve mideyle ilgilidir.

Bu farkı öğrenmek zaman alır ama mümkündür.

Bir atak geldiğinde kendinize sorun:

“Gerçekten aç mıyım, yoksa bir duyguyu bastırmaya mı çalışıyorum?”

Ve eğer yanıt “duygusal açlık” ise, bu duyguyu bastırmak yerine fark etmeye, anlamaya çalışın. Gerekirse bir deftere yazın. Bu farkındalık, iyileşmenin en güçlü anahtarıdır.

  1. Duygularla Baş Etme Stratejileri Geliştirmek

Stres, öfke, yalnızlık, hayal kırıklığı, değersizlik hissi… Bunların hepsi bir yeme atağını tetikleyebilir.

Bu yüzden kişi alternatif baş etme yolları geliştirmelidir:

  • Kısa bir yürüyüşe çıkmak,
  • Günlük tutmak,
  • Meditasyon ya da nefes egzersizleri yapmak,
  • Bir arkadaşla konuşmak,
  • Sanatsal veya yaratıcı bir aktiviteyle uğraşmak,
  • Gerekirse ağlamak.

Yemek, bir duyguyu “susturmak” için geçici bir araçtır. Oysa duygular bastırılmak yerine anlaşılmak ister.

  1. Psikolojik Destek Olmadan Olmaz

Tıkanırcasına yeme bozukluğu bir duygusal yara gibidir. Yalnızca “ne yiyeceğini” değiştirmek, yaranın kabuğunu ellemek gibidir.

Oysa kalıcı iyileşme, yaranın köküne inmekle olur.

Bu noktada psikolojik destek hayati önem taşır. Terapist eşliğinde duyguları tanımak, travmaları ele almak ve özşefkati yeniden öğrenmek gerekir.

Unutmayın, profesyonel destek almak “zayıflık” değil, kendine gösterilen en güçlü saygı biçimidir.

  1. Sosyal Destek ve Özşefkat

İyileşme sürecinde kişinin yalnız hissetmemesi çok önemlidir.

Aile, arkadaşlar veya destek gruplarıyla duygularını paylaşmak, suçluluk ve utanç duygusunu hafifletir.

Aynı zamanda kişi kendine karşı yargılayıcı değil, şefkatli olmayı öğrenmelidir.

Bir atak yaşandığında “yine beceremedim” demek yerine “şu anda zorlanıyorum ama bu bir süreç” diyebilmek büyük bir fark yaratır.

Özşefkat, iyileşmenin yakıtıdır.

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu Tedavi Edilebilir Bir Durumdur

Kimi bireylerde birkaç ay, kimilerinde birkaç yıl sürebilir ama her zaman umut vardır.

Önemli olan, bu süreci “kusursuz olma çabasıyla” değil, kendini anlama isteğiyle yürütmektir.

Yeme davranışını değiştirmek, duygularla yeniden bağ kurmayı öğrenmektir.

Ve unutmayın:

İyileşme bir hedef değil, bir yolculuktur.

Bu yolculukta atılan her küçük adım, bir zaferdir.

Son Söz

Eğer bu satırları okurken “benim yaşadıklarım da buna benziyor” diyorsanız, lütfen bilin ki yalnız değilsiniz.

Bu bir utanç konusu değil, bir yardım çağrısıdır.

Kendinize bu iyileşme hakkını verin.

Bir diyetisyen, psikolog ve psikiyatr desteğiyle yeniden denge kurmak, bedeni ve ruhu aynı anda iyileştirmek mümkündür.

Yemekle değil, duygularla barışın.

Çünkü iyileşmek; yememeyi öğrenmek değil, kendini sevmeyi öğrenmektir.

Dyt. Melina Ezgi Tosun

Kaynakça

  1. American Psychiatric Association. (2022). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (5th ed., Text Revision).
  2. Fairburn, C. G. (2013). Overcoming Binge Eating (2nd ed.). New York: Guilford Press.
  3. Hilbert, A., & Tuschen-Caffier, B. (2016). Binge-Eating Disorder: Advances in Clinical Research and Treatment.
  4. Treasure, J., Schmidt, U., & van Furth, E. (2010). Handbook of Eating Disorders. Wiley-Blackwell.
  5. Türk Psikiyatri Derneği. (2024). Yeme Bozuklukları Tanı ve Tedavi Kılavuzu.
  6. National Eating Disorders Association (NEDA). (2023). Binge Eating Disorder: Symptoms and Treatment.

Kaynak: Bihaber.TR köşe yazarı Melina Ezgi Tosun

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu: Doymayan Duygular
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir